21 Eylül 2016 Çarşamba

Seyirci asla kaybetmez

Tutmaya çalışmak can acısıdır. Çünkü herşey akıp gidiyor. Bırakmamız lazım. Bırakmadığımız sürece akıntıyla boğuşuyor olacağız. Peki, insan birşeyi nasıl bırakır? Bence insan birşeyi 'onunla duygusal bağını keserek' bırakır. Peki, birşeyle duygusal bağımızı nasıl keseriz? Bence bunu da onun sahipliğini terkederek yaparız. Onun bizim olmadığını düşünmek eşya ile ilişkimizin sahiplikten emanetçiliğe dönüşmesini sağlar. Emanetçilik, sahiplikten kolaydır. Zira emanetçi, sahipliğin sorumluluklarını taşımak zorunda değildir. Sevdiklerimizi emanetçisi gibi sevdiğimizde böyle bir rahatlama imkanı var.

Şu da var tabii: Sahip olmanın karizmatik olduğunu inkar edemem. Çünkü daha güçlü asılıyor. Daha sıkı tutuyor. Daha çok vakit ayırıyor. Daha çok emek veriyor. Daha çok peşinde koşuyor. Bu 'daha çok'larla ötekini geçiyor. Sahip olunmak isteyen birşeyseniz 'emanetçi' yerine 'sahibi' seçmeniz normal. Çünkü mülk de yükünü malike bırakıyor. Yani onda da bir rahatlık var.

Rahat olunması en zor iş sahiplik. Üzerimize en az yakışan şey. Fakat karizmatik. Fakat kibirli. Fakat üstenci. Hem sahiplikte diğer insanlarla yarışmak da mümkün. Emanetçilikte yarışılmaz. Yahut da mülk olmada... Emanetçilik veya mülk olma halleri üzerinde boğuşulacak şeyler değildir, çünkü vazgeçişlerdir. Vazgeçişlerde kimse yarışmaz. Bütün yarışlarımız vazgeçmemeler üzerine kurulu. Vazgeçmeyi bir kere öğrendin mi, artık pistin dışına çıkmışsın demektir, yapacağın en mantıklı şey diğerlerinin yarışını izlemek olur. Yarışanlardan sadece birisi kazanır. Ama seyircilerden kaybeden olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder