Sonbahar geldiğinde insan daha büyük pencereler arıyor. Daha az güneş ışığı var ne de olsa. Güneş bizim kardeşimizdir. Bizden milyonlarca yıl önce doğmuştur. Fakat varlık ailesinin bireyleriyiz ikimiz de. Hem birşey söyleyeyim mi? Abim olmadığında ben ne kadar eksik kalırsam, ben olmadığımda da abim o kadar eksik kalır. "Güneşin sana ne ihtiyacı var?" diyeceksiniz. Sırf neden-sonuç ilişkisi içinde bakarsanız, öyle. Pek ihtiyaç yok gibi bana. Fakat eğer anlam maddeden önce geliyorsa, ki yaratılışta bu hep böyledir, amaç araçtan önce gelir. O zaman belki de ben güneşten önceyim. Çünkü güneşi anlamı kılan şeylerden birisi de benim. Benim onun hakkında yazdığım şu kadarcık yazı dahi onun ışığıyla elde edemeyeceği bir varlık çeşidini temsil ediyor. Ben güneşin varlığına anlam katıyorum. Güneş de benim tenime sıcaklık katıyor. Anlaşıyoruz.
Yaptığımız şey güneşin yaptığından daha mı az? Ben öyle görmüyorum. Güneş nasıl uzaklardan bana ışığıyla ulaşıyorsa, ben de ilgimle ona buralardan ulaşıyorum. O bana ışığıyla dokunuyor. Ben ona gözümle dokunuyorum. O beni bilmiyor. Ben onu da biliyorum. Ben ışık yaratamam. O akıl yaratamaz.
Benim gücüm bitkileri sevindirmeye yetmez. Fakat onun gücü de ağlayan bir çocuğu teselli edemez. Kim demiş güneş benden güçlü diye? Bence her ikimiz de kendimizce güçlüyüz. Işığın bir anlamının kalmadığı zaman, yalnız insanın yaptıklarına ve yazdıklarına bakıldığı zaman, güneş diğer yıldızları geçecek, kendinden büyükleri bile. Çünkü insanı tanıyor olacak. İnsan da en çok ona itibar ve iltifat edecek. Güneş bizi sever kardeşlerim. Biz de güneş abimizi severiz. O cümlemizin girişindeki büyüğümüzdür. Noktaya kıyasla epey de büyüktür hatta. Her cümleye büyük harfle başlanır. Fakat sonunda bir nokta olmadan o cümlenin bittiğini bize kim söyleyecek? Nokta olmadan bittiği nasıl bilinecek? Cismimizin küçüklüğüne kanma a bicirik. İnsan gelmeden kıyamet gelir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder