Yakınlarımıza isabet etmiş bir ölüm bizi hep şaşırtır. Yakınımıza değil, yakınlarımıza. Bir dostumuzun yakınıysa eğer ölen, o acı karşısında ne yapacağımızı şaşırırız. İnsan yeterince hissetmediği acıya teselli üretemez. Eğer bizim de canımız yansaydı o acıyla, kendi acımızdan güç bulan bir teselliyi dostumuza sunabilirdik. Teselli için acı gerek. Acı çekmeyenin tesellisi olmaz. Etmeye çalışsa da etki etmez. Teselliye hak vermek için verenin de yandığını, ama ona rağmen ayakta durduğunu, görmemiz lazım. Görmezsek inanamıyoruz.
Ama o kadar da yanmadık. Belki yakınımızın yakınını tanımıyorduk bile. Bu yüzden özlemedik. Varlığı ve yokluğu birdi bizim için. Bizde hiç varolmadı ki, gidişiyle birlikte yokolsun. Yokolmanın korkusu duyulsun. Gidişinden yeterince güçlü bir sancı duymadık. O zaman bütün tesellilerimiz sözde kalıyor. 'Mış gibi' yaparak, yapılması gerekenin bu olduğunun farkında olarak, ama yine de tam o olamayarak, birşey oluyoruz. Bu yapmacıklık bizi rahatsız ediyor bir taraftan. Bir taraftan da 'yapmacık da olsa' doğru olanın bu olduğunu düşünüyoruz. Bu rahatsız edici halin sebebi ne? Kurtulmanın bir yolu yok mudur şu ikilemden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder